20 Temmuz 2014 Pazar

Midilli (Lesvos) - Yunanistan

Midilli, Yunanca ismiyle Lesvos, Ege Denizi'nin kuzeydoğusunda bulunan dağlık bir ada. Nüfusu 100.000'e yakın olan bu ada, Yunanistan'ın ana karasına değil de Ayvalık'a yakınlığıyla biliniyor. Yunanistan'ın Girit ve Eğriboz'dan sonraki en büyük üçüncü adası, başkenti Mytilini. 


Mytilini : Genel Görünüş

Eşcinsel olduğu söylenen ama rehberimiz tarafından farklı anlatılan kadın şair Sappho'ya atfen, Lesvoslu, yani Lesvos'dan gelen anlamına gelen lezbiyen sözcüğü 1800'lü yıllardan itibaren kadın eşcinseller için kullanılmaya balşlanmıştır. Ada, ünlü Yunan şairleri Alcaeus ve Sappho'nun memleketidir, ayrıca 1467 yılında Barbaros Hayrettin Paşa bu adada doğmuştur.

Yoğun ormanlık arazisi ve uçsuz bucaksız yeşilliği sebebiyle ada zümrüt ada olarak da anılmaktadır. Zeytin ağaçlarının bolluğu adanın zeytinyağı konusunda iddiasını gösteriyor. Suyunun güzel olması ile bilinen ada, Yunanistan’ın en önemli uzo üretim merkezi olmuş, uzo'nun başkenti de diyebiliriz.


Uzo Başkenti: Midilli 

Adada havalimanı var ve Atina'dan da azımsanmayacak derecede sefer yapılmakta, ancak yine de adanın temel ulaşım aracı arabalı feribotlar.

Adanın 13 belediyesi varmış. Sisam, Sakız ve Ahikerya adalari ile birlikte Saruhan adaları (Doğu Sporatlar) grubuna giriyormuş. Midilli, Yunanistan'ın en büyük belediyesiymiş.

1462'de Fatih Sultan Mehmet tarafından Osmanlı topraklarına katılmış. 19.yy'ın ortalarında adadaki Türk nüfusu, toplam ada nüfusunun %16'sına kadar çıkmış. Fatih kültürlü Rumları İstanbul'a göndermiş. Balkan Savaşı sırasında, anlatılana göre Yunanlılar'ın bir kurşun dahi atmadan işgâl ettiği ada, Londra Antlaşması ile Yunanistan'a bırakılmış. 1922 yılında yapılan mübadelede adadaki Türk nüfus ülkemizdeki Rum nüfusu ile yer değiştirmiş. Ada II. Dünya Savaşı'nda Hitler tarafından işgal edildiğinde ada halkının birçoğunun Türkiye'ye kaçtığı anlatılıyor.

Bu kadar coğrafi ve tarihi bilgi yeter diyoruz ve adaya Ayvalık Limanı'ndan bindiğimiz Turyol feribotu ile ulaşıyoruz. Yeşil pasaportunuz varsa herhangi bir işleme gerek kalmadan gidebilirsiniz, yoksa da Turyol ya da Jale  Turizm ile iletişime geçtiğinizde vize işlemleriniz için gerekli olanları öğreneceksiniz (iletişim bilgilerine Google'dan çok kolay ulaşabilirsiniz). Adaya ulaşım süresi hava şartlarına bağlı olarak değişiyor ama ortalama 1 saat 20 dakikada ulaşıyorsunuz. Adaya yaklaşırken kordonun bizi kucakladığını görüyoruz. Muhteşem mimariye sahip tarihi evler, Midilli fotoğraflarında görmeye alışık olduğumuz manzarayı canlı olarak sunuyor.


Deniz kenarında bir yalı

Biz Turyol firmasının paket programıyla gittik ve genel olarak da memnun kaldık, sadece bizi bekleyen sürprizden habersizdik; otelimiz değişmişti ve haberimiz son anda olmuştu. Gittiğimiz yerlerde merkezde kalmaya dikkat eden bizler, şimdi merkez Mytilini'ye 3 km mesafede olan Heliotrope Otel'de kalacaktık. İlk aşamada hoşumuza gitmedi ancak eşim ve ben tatilimizi hiçbir şeyin mahvetmesine asla izin vermeyiz.


Hotel Heliotrope

Otele ulaştığımızda görüyoruz ki ön yargıya hiç gerek yokmuş; çünkü daha önce planlanan otelden daha şık olan bu otel bir şehir oteli formatında değil, küçük bir tatil köyü konumunda ve deniz kenarında. Otelden şehire taksi ile ulaşılabildiği gibi, sahil şeridi boyunca yalıları izleyerek ve deniz havası alarak da yürüyüş yapılabiliyor. Hatta yürüyüş yaparken gördüğümüz o yalıların ikizlerinin Bornova'da olduğunu öğrendiğimizde şaşkınlığımızı gizleyemiyoruz.


Sahil şeridinde bir yalı

Her zaman olduğu gibi Midilli'ye de gitmeden önce ön araştırmamı yaparak gezilmesi, görülmesi gereken yerleri belirlemiştim.

İlk akşam otele yerleşir yerleşmez sıklıkla duyduğum, okuduğum Rembetis Tavern'e yemeğe gittik. Otelden 10 dakikalık bir taksi yolculuğu ile Rembetis'e ulaştık. Merkezde kalıyorsanız  zaten yürüyüş mesafenizde.


Rembetis: kışlık mekan

Rembetis deniz kenarında bir Tavern. Daha önceki yazılarımızda Tavern tanımını yapmıştım ama bir kez daha hatırlatayım. Bu bizim bildiğimiz tarzda bir müzikli taverna değil, Yunanistan'da bu restoranlara Tavern diyorlar. Merkezdeki ünlü alışveriş caddesi Ermu'nun bitiminde, eski limana varınca karşılaştığınız şirin bir Tavern.


Rembetis

Rembetis salaş ama çok lezzetli, şahane yemek yiyebileceğiniz bir yer. Yediğimiz içtiğimiz bize kalmasın, paylaşalım; içecek olarak elbette ki Barbayanni Uzo (yeşil ve mavi var, yeşil renkli olanı yaş üzüm Uzo'su olduğu için alkol oranı düşük, mavinin ise daha yüksek).
Yiyeceklerden kabak çiçeği dolması (içinde peynir var ve yağda kızartılıyor), kefalotiri (kelle) peyniri, olmazsa olmaz Grec Salad ('ne özelliği varki, salatalık, domates, peynir' demeyin), kalamar (muhakkak yenmeli, tek kelime ile harika!) , (meşhur) isli uskumru, ızgara sardalya, midye Saganaki (kesinlikle her Yunan Adası'nda yediğimiz ve vazgeçemediğimiz tat) ve çok da favorimiz olmayan mayonezli pavurya (bizim favorimiz Türkiye'de zeytinyağında servis edilen hali). Hesap adanın karşı yakasındaki Ayvalık ve Cunda'ya göre gayet makul.


Grec Salad

Yemekten sonra Rembetis'ten çıkıyoruz ve kordona doğru, daha önceden araştırdığım meşhur lokmacı Kambetos'a yürüyoruz. Sabaha kadar açık olan bu mekanda Lukumas (tarçınlı lokma), bugaça (içi muhallebili börek) ve tiropita (peynirli su böreği) yiyebilirsiniz. Benim favorim bugaça.

Yemek, tatlı derken üstüne kahve içmeden olmaz. Bunu da hakeden bir yerde yapmak lazım. Kambetos'un bir kaç bina ilerisinde yer alan tarihi bir bina olan Cafe Panillion'a gidiyoruz. 1800’lerde Osmanlılar tarafından yaptırılmış bu bina 1900’lerin başında pastaneye dönüştürülmüş. Kubbeli kilisenin karşısındaki cafenin bir kapısı Ermu Caddesine, diğeri ise kordona bakıyor. Her iki kapıdan da giriş var. Duvarlarında asılı olan fotoğraflardan Midilli’nin eski konumunu görebilirsiniz. Bu şık cafenin kahveleri güzel ama tabi ki favorim Frappe (soğuk kahve).


Cafe Panillion

Evet Ermu (Ermou) Caddesi demiştim; burası Midilli'nin meşhur alışveriş caddesi. Çeşitli mağazalar, hediyelik eşya dükkanları, cafelerin bulunduğu ve geç saate kadar canlı olan hareketli bir cadde.

Ermu'dan eski limana doğru yürüdüğümüzde 1823'de sarımsak taşından yapılmış Metropol Kilisesini görüyoruz. Kilisenin önünde yol ikiye ayrılıyor; Rum ve Türk caddesi ve Osmanlı Çarşısı. Bizim gittiğimiz tarihte(27 Ekim 2012) Osmanlı Çarşısı'nda akşam dans gösterileri, canlı müzik, Uzo/meze/kızarmış börek ikramları vardı ve insanlar çok eğleniyorlardı, tabi biz de eğlendik. Osmanlı çarşısında 'Baş Fener Caddesi' bulunuyor, burası o zamanın buluşma noktasıymış, bir nevi 'meeting point'.


Osmanlı Çarşısı'nda Sokak Eğlencesi

Türk Cadddesine devam ettiğimizde 1825 yılında inşa edilmiş 'Yeni Cami' karşımıza çıkıyor. Burası Midilli'de inşa edilmiş son cami. Caminin girişinde caminin maketi var. Tarihte çok görülmüş değil, yapı öncesi maket... 


Yeni Cami Maketi

Mübadele sırasında, kimse kapısını açmadığı için bu caminin avlusunda 500 ailenin yaşamak zorunda kaldığını öğreniyoruz. Avluya baktığınızda bunun nasıl mümkün olduğunu anlamakta zorlanıyorsunuz. 


Yeni Camii avlu

Yeni Cami'nin karşı arasında 1825'de yapılmış Osmanlı hamamını göreceksiniz.
Caminin bulunduğu sokağın sonuna doğru yürüdüğümüzde sarı panjurlu yeşil renkte bir bina olan eski Osmanlı Karakolu'nu ve yine Osmanlı yapımı bu binada yer alan Ermis Cafe'yi görüyoruz. 


Ermis Cafe

Bu kafede oturup bir kahve içerken otantik ve tarihi atmosferi tadarak duvardaki fotoğrafları izlemenizi tavsiye ediyorum. Kafenin arkasında da o zamanın kadı efendisinin evi bulunuyormuş.

Ermis Cafe : tarihe tanıklık

Kordon tarafına geçtiğimizde tarihi Osmanlı Bankası'nı görüyoruz. Burası 3üçüncü Osmanlı Bankası'ymış; ilki İstanbul'da, ikincisi ise İzmir'deymiş. Orta yaşını geçenler için; yok aslında birbirimizden farkımız, ama biz Osmanlı Bankası'yız:) 

Yine kordonda meşhur kadın şair Sappho'nun heykelini göreceksiniz. Sappho'nun eşcinsel olduğu yönünde okuduğumuz yazıların aksine rehberimiz bize başka bir hikaye anlatıyor; her yaştan kadınlara verdiği eğitim ve destek sayesinde topluma kadınları kazandırma çabasından dolayı, faaliyetlerini doğru bulmayan ve kadınların yerinin evi olduğunu savunan karşı cinsin ithamları sonucunda bu şekilde damgalanmış.


Sappho Heykeli (yatan arkadaşı uyandırmaya kıyamadık)

Ertesi gün Midilli'nin mutlaka görülmesi gereken köylerine doğru yola çıkıyoruz. Önce ismini termalden (sıcak) alan Thermi'ye ulaşıyoruz. 87 yılında yapılmış bir hamam ile karşılaşıyoruz. Roma döneminde inşa edilmiş bu hamam 2000 senedir faal ve öğreniyoruz ki şifa için bazı hekimler kimi hastalarını buraya yönlendiriyormuş.

Hamamın hemen yanında deniz kenarında esrarengiz, harabe, büyük yapıyı  görüyoruz. Burası İngiliz Kraliyet Ailesi'de dahil olmak üzere pek çok önemli isimleri ağırlamış meşhur Sarlıca oteliymiş. Fotoğraf molamız sırasında Sarlıca Otelinin 1889 da inşa edilmiş olduğunu son sahibinin de Ayvalıkta zeytinyağı ürettiğini öğreniyoruz. Peki asıl sorumuz şu; bu kadar önemli bir otel neden harabe?


Sarlıca Oteli

2008'de AB bu önemli ve tarihi yapının restorasyonu için 3 milyon Euro ayırmış. Temelinden restore etmek istediklerinde, derine inildiğinde MÖ 5000 yılına ait bir şehir bulunmuş ve çalışmalar durdurulmuş. Sonra temele inmeden, cam üstüne oturtulacak şekilde bir restorasyonun yapılmasının temele zarar vermeyeceği tespit edilmiş ve bu da 17 milyon euroya mal olacağı için durdurulmuş. Peki restorasyon esnasında fark edilen antik kenti görmezden gelip, hiçbir şey yokmuş gibi (bazı ülkelerde yapıldığı gibi, aa hayır Türkiye'den bahsetmiyorum, benim ülkemde böyle şey olmaz) devam etmemişler? Öğreniyoruz ki Yunanistan'da bu tür bir inşaat yapılırken nöbet tutması için arkeologlar görevlendiriliyormuş.

Sırada sadece Orthodox değil tüm inananlar için önemli bir kilise olan Taksiyarhis Kilisesinin bulunduğu Mandamados Köyü'ne gidiyoruz. Türkiye, Yunanistan ve Bulgaristan'da toplamda 500'e yakın Taksiyarhis Kilisesi varmış (Sakız adası yazımızda da bahsediliyor). Rehberimizden Orthodox kiliselerinde ikonalar ve heykellerin bulunduğu tek kilisenin Taksiyarhis Lesvos Kilisesi olduğunu öğreniyoruz.


Taksiyarhis Kilisesi

Kiliseye yapılan adaklar arasında altınlar, pırlantalar, değerli eşyalar, hazineler var, özellikle bahçesinde bir adak var ki inanamazsınız; savaş uçağı!!! Helikopter kazası geçiren 7 pilot, helikopter düşerken 'kurtulursak' diyerek bir adakta bulunmuşlar, kurtulduktan sonra da 2 sene maaşlarına hiç dokunmadan bu uçağı almışlar. Uçağın üstünde isimleri yazılı.


adağın böylesi: bir savaş uçağı

Kilisenin bahçesinde soluklanmanız için bir cafe var ve bu cafede muhakkak ballı yoğurdu denemelisiniz, bizim hala tadı damağımızda. Zaten Mandamados köyünün ballı yoğurt ve seramiğiyle meşhur olduğunu öğreniyoruz.


Ballı Yoğurt

Bir sonraki durağımız olan Molivos'a (Molyvos), ünlü yazar Stratis Mirivilis'in köyü olan Skamnia'dan geçerek ulaşıyoruz. Molivos, adanın kuzeyinde bulunan bir ortaçağ kenti. Merkeze yaklaşık 56 km olan sahil kasabası, Molivos Ortaçağ Kalesinin çevresine ve altına yayılmış taşevleri ile dinlenmek isteyen tatilcilerin uğrak yeriymiş.


Molivos Kalesi

Molivos Kalesini gezdikten sonra tarihi ve mimarisi ile ünlü ve UNESCO tarafından da koruma altına alınmış köyü gezdik.


Molivos Sokakları

Rehberimiz minaresi yıkılmış Osmanlı Camisi'ni göstermese camiyi farketmemize imkan yoktu. Çünkü cami Molivos kasabasının mimarisine sonradan dahil olmuş ve kasabanın içinde cami için alan olmadığı için, cami evlerin arasına 'sıkıştırılarak' inşa edilmiş, evlerin mimarisini bozmadan. Caminin duvarında yer alan eski güneş saatini görmek için sarmaşıkları açmanız gerekiyor.



Hediyelik eşya dükkanı

Molivos'ta hediyelik eşyalar almak için küçük dükkanlar var. Biz Molivos'un dar sokaklarını ve bu dükkanları gezdikten sonra bize önerilen 'Molyvos Stars'da güzel bir yemek yiyoruz. Caminin karşısındaki bu mekanın terasında, muhteşem manzara ile birlikte deniz ürünleri spagettisi ve Mythos birası çok iyi geliyor. 


Molyvos Stars

Molivos'tan sonra, 10 dakikalık bir yolculukla uzun, güzel plajları ile ünlü sahil köyü Petra'ya geçiyoruz. Burası deniz tatili yapmak isteyenler için oldukça dinlendirici bir yer. Sahil boyunca öğle ve akşam yemeği ihtiyacınızı karşılayacak çok sayıda Tavern var. Bazı tur şirketlerinin sadece Petra konaklamalı paketleri de mevcut.


Petra

Petra, İtalyanca kelime Pietra'dan geliyormuş, anlamı taşlık/kayalıkmış. Petra’da, 114 basamak çıktıktan sonra ulaştığımız 'Panaya Glikofilusa Kilisesi' bir kayanın üzerine inşa edilmiş. Adanın önemli kutsal yerlerinden biri olan bu kilise çevreye hakim konumundan ötürü sık sık korsan saldırılarının olduğu Bizans sonrası dönemde inşa edilmiş. Kilisenin içinde Bizans ikonları ve bir piskopos tahtı bulunuyor. 114 basamağı çıktıktan sonra sadece manzara için bile değdiğini görüyoruz. Petro'nun yukarıdan güzel karelerini alabilirsiniz.
Aşağıya indiğimizde de kendimizi leziz bir dondurma ile ödüllendirdik.


Panaya Glikofilusa Kilisesi

Petra'dan dönerken, nadide ve korunan küş türleri için mükemmel barınak ve üreme alanı olduğunu öğrendiğimiz Kaloni Körfezi'nden geçiyoruz. Kaloni, Yunanca çok güzel anlamına geliyormuş. Burada Cumaali köyünün olduğunu öğreniyoruz. İsminin neden Cumaali olduğunu sorduğumuzda, Fatih Sultan Mehmet'in burayı fethettikten sonra ilk cuma günü namazını burada kıldığını öğreniyoruz.

Merkeze doğru devam ederken Tuzla'dan geçiyoruz ve çıkarılan tuzları ve poz veren flamingoları görüyoruz. Rehberimizin anlattığına göre Türkiye'nin bilinen bir cips markasının tuzu buradan alınıyormuş.

Yorucu bir günün ardından rehberimizin tavsiyesi üzerine Ermu caddesine yakın bir ara sokakta bulunan Kalnterimi Tavern'e gidiyoruz. 


Kalnterimi

Menüde ahtapot ızgara, kalamar tava, kızarmış patlıcan ve Yunan adalarının olmazsa olmazı Grec Salad var.


Yorucu bir günün ardından enfes bir akşam yemeği

Adadaki son günümüzde 968 metre yüksekliği olan Olympos dağının 455. metresinde bulunan Agiassos köyünü ziyaret ediyoruz. Burası adanın en zengin ve kültürlü köyüymüş. Köyde Ayasosca diye bir dil oluşturdukları anlatılıyor. Kestane ve ceviz ormanlarının olduğu bu köyde geleneksel kestane festivalleri yapılıyormuş. Bu köyün kestanesi çok lezzzetli, mutlaka satın almanızı öneririz. 


 köy kahvesi

Köyün temiz havası ve sakinliği dikkat çekiyor. Lokman hekimler burada yetişen şifalı bitkilerle şifa dağıtıyorlarmış. Bu köyde 1170 de bir kilise yapılmış. Bu kilisede Kudüs'ten kaçırılan Meryem Ana ikonu varmış ve yıllarca yer altında saklanmış.


Aggiaassos

Ahşap oymacılığının hakim olduğu bu köyden, el yapımı ahşap kolye, tepsi ve kilisenin karşısındaki köy kahvesinden aldığımız ve 9 çeşit baharattan yapılan Kaynar ile ayrılıyoruz. Kışın içinizi ısıtmak için içebileceğiniz Kaynar'ın 200 gramlık kavanozu 10 Euro.


Kaynar

Midilli'li ressam Theofilos'un yaşadığı ve 17 kişinin içine girebildiği çınar ağacını görmeye gidiyoruz. 1927 de ölen Theofilos, karın tokluğuna çalıştığı için ailesi tarafından kabul görmemiş. Başına buyruk olan bu ressamın o zamanlar kabul görmeyen resimleri şimdi gün yüzüne çıktığında değer bulmuş. Resim derken tuval olarak düşünmeyin. Ev sahipleri duvarlarını boyatıyorlarmış, boyacı muamelesi gören ressam duvarlara kendi resimlerini yapıyormuş.

Theofilos Çınarı

Bu çınar ağacının bulunduğu köyde bir kahve bir de ev kalmış, anlatılana göre Agiassos'da bulunan kiliseye bitişik ev yapıldığında vergi ödenmiyormuş, onun için bu köyde yaşayanlar evlerini yıkıp taşları taşımış ve Agiassos Kilisesine bitişik olarak evlerini inşa etmişler.


Yol üzerinde alışveriş

Türk köylerinden biri olan İpyos köyünden geçerken 2 milletin yaşamış olduğu köyde 2 cami olduğunu ve son çatışmanın da bu köyde yaşandığını öğreniyoruz.

Bir diğer köy olan Mesagros'da eski zamanda Türklere çok zulüm yapıldığı anlatılıyor. Burada bulunan çift minareli caminin hikayesi dikkat çekiçi. Caminin yapımını engellemek için çok şey yapılmış ve nihayetinde yapımına tek şartla izin verilmiş; caminin üzerine haç takılacak! Minarede bulunan hilalin içine bir haç konmuş. Caminin açılışının yapılacağı gün müftü bu hali ile o minareden ezan okunmasına müsaade etmemiş. Sonrasında ezan için bir minare daha yapılmış ve böylece ilk minare bir daha kullanılmamış.

Adadaki son öğle yemeğimizi Perama'da yiyoruz. Burası eski zeytinyağı fabrikası bacaları, zeytinyağı imalathaneleri, sabun imalathaneleri ve tabakhaneler görebileceğiniz bir yer. Balık tavernaları ve adeta bir buluşma noktası olan meşhur pastanesi ile deniz kenarında binden az kişinin yaşadığı bir yer Perama. 


Perama'da öğle yemeği

Şahane deniz ürünlerini en taze şekilde tükettikten sonra meşhur büyük pastaneye gidiyoruz ve önce sayısız tatlı çeşitleriyle gözümüz doyuyor, sonra da birkaçını midemize gönderiyoruz. 

Midilli'ye gidip de Uzo fabrikalarından birini gezmeden olmaz. Biz de haliyle bir Uzo fabrikasını görmeye gidiyoruz. 


Uzo eskiden bu şekilde şişelenirmiş

Midilli merkeze döndüğümüzde kefalotiri (kelle) peyniri, Uzo ve tavsiye üzerine gelen zeytinyağını da alarak alışverişimizi tamamlıyoruz. Zeytinyağı konusunda bir parantez açmak lazım. Bizim gözlemlerimize göre Türk zeytinyağları Avrupa'daki bütün rakipleri ile rekabet edebilecek hatta kalite/fiyat oranı ile rahatça öne çıkabilecek güçte, buna Yunanistan'da üretilenler de dahil. 

Midilli'de bir Yunan gecesi'ne katılıp eğlenmek ve sirtaki yapmak isterseniz merkeze 6 km. uzaklıkta bulunan Panagiouda'yı tercih edebilirsiniz. Burası turistler tarafından tercih edilen ve Yunan Geceleri ile meşhur tavernleri olan bir bölge. Sirtaki ile ilgili bir dip not; artık eğlencelerde tabak kırılmıyor. Bu da Avrupa Birliği'nin bir dayatması olabilir:)

Panagiouda'da Yunan Gecesi

Dönüş zamanı geldi. Limana gittiğimizde uzuuuuun bir kuyruk bizi bekliyor. Bayram sonu olduğu için neredeyse tamamı Türk vatandaşı olan kuyruk çok da hızlı ilerlemiyor, öyle görünüyor ki gümrük polisi sayısı yeterli değil.

Biz Midilli'den ayrılırken, kesinlikle tekrar dönmek üzere anlaşıyoruz.


Elveda Midilli

Rehberlerimizden Aris Lazaris'e teşekkürü borç biliriz. Midilli'yi iyi bir rehber ile gezmek istiyorsanız Aris doğru isim. Rehberlik & stand up karışımı bir anlatımı var, çok eğlenceli. Bilgilerine Google'dan ulaşabilirsiniz.

Ziyaret Tarihi: Ekim 2012

2 yorum:

  1. Birkaç zorunlu düzeltme :
    Rodos, Yunanistan'ın en büyük dördüncü adası, ikinci değil. İkincisi Yunan karasına bitişik olduğu için çoğu zaman gözden kaçırılan Eğriboz'dur (Euboia)
    Agiasos köyünün adı da Kudüs'ten gelen ikona üzerinden, agia ve sion kelimelerinin birleşiminden yani aziz Kudüs'ten gelmektedir.

    YanıtlaSil