25 Eylül 2014 Perşembe

İbiza

What happens in Ibiza, stays in Ibiza...

İbiza'da yaşanan İbiza'da kalır...

'Günah Adası' İbiza için yukarıdaki cümlenin yazılı olduğu bilezikler bile vardı...

Balear Adaları'ndan biri olan İbiza'nın Katalanca ismi Eivissa. İbiza çok popüler bir destinasyon ve çok fazla sayıda turist ağırlıyor. Bunun en büyük sebebi adanın özgürlükler adası olarak bilinmesi ve sınırsız eğlence hayatı. Bunların üzerine bir de renkli ve az giyinik plajları ekleyebiliriz. Ada ünlü isimlerin de uğrak noktası.


İbiza (denizden görünüş)

Ada nüfusunun 43.000 e yakın olduğu söyleniyor ancak yaz aylarından bu sayı katlanarak artıyor. 

İbiza adasına gittiğinizde görülmesi gereken 3 bölge var; Sant Antoni de Portmany, Santa Eularia des Riu ve İbiza merkez (Eivissa).

Sant Antoni de Portmany'de gündüz temiz denize girip, akşam günbatımını izleyebilirsiniz. Burada, meşhur 'Cafe del Mar'da gün batımını izlemek için sıraya giren çok sayıda turist var. Sant Antoni de Portmany'de, gece eğlencenin kalbi nerede atıyor diye merak ettiğimizde 'Cafe del Mar' ve 'Cafe Mambo' yanıtını alıyoruz.

Santa Eularia des Riu'ye , İbiza merkezden 13 numaralı otobüse binip 50 dakika sonra ulaşıyoruz. 


Santa Eularia des Riu

Burası kalabalık ama yine de sakin plajları olan ve daha çok aileler tarafından tercih edilen, İbiza'nın üçüncü büyük yerleşim yeri. Plajı ve denizi oldukça temiz, uzun da bir kumsalı var. Beyaz mimarinin ön plana çıktığı şirin bir kasaba.


uzun bir kumsal

Sakin kafeler, restoranlar, hediyelik eşya dükkanları /standları, özel yat limanı, sanat galerileri, plaj boyunca palmiyeli yürüyüş parkuru var. Burası İbiza'nın hareketli plaj ve gece hayatından uzak, kafa dinlemek isteyen turistlerin tercihi.


hediyelik eşya standları

İbiza merkeze döndüğümüzde gündüz sakinliğinin, geceye hazırlık olduğunu anlıyoruz, fırtına öncesi sessizlik gibi...

İbiza merkezde görülmesi gereken yerler arasında D'alt Villa yer alıyor, burası 'Old Town', yani 'eski' tarihi şehir. Denizden yaklaşırken muhteşem bir görüntüsü var, özellikle de gün batımında. 


D'alt Villa'da gün batımı

D'alt Villa'ya 'Portal de ses Taules' den geçerek giriyoruz, burası tarihi şehirin ana girişi. 


Portal de ses Taules

D'alt Villa'nın içinde 16. yy ile 17. yy arasında inşa edilmiş barok kilise 'Church of Santo Domingo'yu, eski belediye binasını, 14. yy da yapılmış gotik mimarisi olan ve 18. yy da barok mimariye uygun restore edilmiş katedrali, 15. yy da yapılmış ve şu an müze olan 'Puget Museum'u, 'Sant Ciriac' şapelini, 'Guillem de Montgri' heykelini görebilirsiniz.
Bir de 'Casa de la Curia', 13. yy da yapılmış İbiza'nın ilk adliye binalarından biri. 'Casa de la Curia'da bulunan 'Madina Yabisa', İbiza'nın Ortaçağlarda Müslüman'ların yönetimindeyken nasıl olduğunu anlatıyor.


D'alt Villa

Bu kadar kültürel ve tarihi bilgiden sonra biraz da plaj ve gece hayatını anlatalım.

İbiza'da çok sayıda plaj var, ada muhteşem plajlarla çevrelenmiş ancak bir tanesi var ki isim yapmış; 'Platja de Ses Salines' (kısaca Ses Salines). Buraya gitmek için merkezden 11 numaralı otobüse binip, son durak olan 'Ses Salines' e yaklaşık 30 dk sonra ulaşabilirsiniz.
Salines uzun bir kumsalı olan plaj. Şezlong kiralayabildiğiniz gibi, istediğiniz yere de havlunuzu atıp güneşlenebilirsiniz.


Ses Salines Info

Sakin bir plaj olmadığını belirtelim. Bir sürü göçmen seyyar satıcının sesli olarak meşrubat, meyve, giysi, gözlük, pareo, Ensaimada (yumuşak pasta) vs satmaya çalışması ilk anda rahatsız edici geliyor ama sonra alışıyor insan çünkü plajın kendisi zaten çok hareketli.


Kilyos'tan beter:)

Yiyecek ihtiyaçlarınız için cafe ve restoranlar var ancak bir salataya 25 Euro vermeye hazır olun çünkü dünyanın en ünlü plajlarından bir tanesindesiniz.

Erkekler için periyodik aralıklarla göz banyosu geçiti yapılıyor... Hayır üstsüz güneşlenenlerden  bahsetmiyoruz. En ünlü gece kulüpleri, full makyajlı bayan ve kaslı erkek dansçılarıyla bu plajda geçitler yapıyor.

Aşağıda fotoğrafta 'Privilege'in tanıtımını göreceksiniz. 


 Privilege ekibi

Privilege, Guinness Rekorlar Kitabına dünyanın en büyük kulübü olarak girmiş. Ana salonu uçak hangarı büyüklüğünde olan kulübün 70 ve 80 lerde de açıkhava kulübü olarak hizmet verdiğini öğreniyoruz. Bir de unutmadan; içinde yüzme havuzu var.

Alttaki fotoğraf ise 'Ushuaia'ya ait. 


Ushuaia geçiyor

'Ushuaia' da, Armin Van Buuren ve David Guetta gibi DJ'ler çalıyor, bu nedenle burası İbiza'daki ünlü kulüpler arasında yerini alıyor.

Alttaki foto 'Space'in tanıtımına ait. Burası 4 ayrı yıl 'International Dance Music Awards'da 'Best Global Club' ödülünü almış.


Space

Yukarıdaki üç kulüp dışında 'Pacha' ve 'Amnesia'da İbiza'da iyi kulüpler arasında yer alıyor. 


Amnesia reklamı

'Privilege' ve 'Pacha'nın kendi ürünlerini satan mağazalarını görünce bu kulüplerden birer marka yaratıldığını anlıyoruz. 


Privilige mağazası

Kulüpleri anlattık, gelelim giriş ücretlerine. Ücretler o akşam kimin sahne alacağına göre değişiyor. Bizim bulunduğumuz dönemdeki fiyat tarifesi aşağıdaki gibi, yorumsuz yayınlıyoruz.


Discoach:)

Eğer kulüpçülerden değilseniz, merkez de oldukça hareketli. Cafelerde oturup akan yaya piyasasını izleyebilir, ya da barlarla dolu sokaklarda demlenirken dansçıları izleyebilirsiniz.


barlarla dolu sokaklar

İki küçük kadeh Sangria için 30 € vermeye hazır olun, ne de olsa burası İbiza...

Daha da sakin geçirmek isterseniz, Bodrum'a benzettiğimiz, hediyelik eşya dükkanlarını dolaşıp alışveriş yapabilirsiniz. 


alışveriş sokağı

İbiza'nın ünlülerin uğrak noktası olduğunu belirtmiştik. Örneğin aşağıdaki teknede düzenlenen partiye Leonarda di Caprio, Justin Bieber, Orlando Bloom, Miranda Kerr gibi isimler davetliydi. Hatta aynı gece Orlando Bloom'un Justin Bieber'e bir fiziki müdahelesi bile olmuş, sonradan basından öğrendik.(bazen İbiza'da olan İbiza'da kalmıyor)


tekne partileri (girişinde bodyguard'lar var)

İbiza'da harcamalarınız planladığınızın üstüne çıkabilir, hatırlatmakta fayda görüyoruz. Anne babalara bir de tavsiyemiz var; 'çocuklarınız' belirli bir bilinç düzeyine ulaşmadıysa onu tatil için İbiza dışında başka bir destinasyona ikna edin.

Yorucu bir İbiza tatilinden sonra geminin Sicilya adasına 1,5 gün sonra ulaşacak olması işimize geliyor, Palermo için yeterli enerji depolamak üzere uzun bir seyre hazırlanıyoruz. 

Palermo yazımızda görüşmek üzere.

Ziyaret Tarihi: Ağustos 2014

21 Eylül 2014 Pazar

Palma de Mallorca

Palma de Mallorca, tam çevirdiğimizde 'Mallorca'nın Palma'sı...

İspanya'nın özerk bölgesi olan Balear Takımadalarından biri olan Mallorca adası, İspanya'nın en büyük adası ve en turistik adalarından bir tanesi. Merkezi ise Palma. 2011 verilerine göre Palma de Mallorca belediyesinin nüfusunun 405.000 üzerinde olduğu tahmin ediliyor.

Adanın tarihinin MÖ 6000-4000 e kadar uzandığı söyleniyor. Ancak resmi kaynaklarda adanın MÖ 123'de Romalılar döneminde kurulduğu söyleniyor. Sonrasında bir çok krallıklar tarafından ele geçirilen ada Bizans hakimiyetine girmiş, daha sonra Kuzey Afrikalı olduğu söylenen müslümanlar tarafından istila edilen ada bir süre Müslüman egemenliğinde kalmış.

Adanın yılda 22 milyon turist ağırladığı söyleniyor, bizim gözlemimize göre bunların çoğunluğunu Alman ve Hollanda'lı turistler oluşturuyor. Avrupa'nın en fazla sayıda ziyaretçi ağırlayan tatil destinasyonu olarak Antalya ile amansız bir yarış içerisinde.

Barcelona'dan sonraki limanımız Palma de Mallorca'ya sabah uyandığımızda yaklaştığımızı görüyoruz. Adanın muhteşem manzarasını doyasıya izlemek için kabinimizin balkonunda kahvaltı öncesi keyif yapıyoruz.

Günaydın Palma

Kahvaltı sonrası adayı keşfe çıkıyoruz. Biz öncelikle görülmesi gereken yerleri gezmeyi tamamlayıp sonrasında ise muhteşem plajlarının birinde keyif yapmayı planlıyoruz. Aşağıdaki bölümde de önce tarihi yerleri aktaracağız, daha sonra keyif kısmına geçeceğiz.

Öncelikle Royal Palace of 'La Almudaina', yani Almudaina Sarayı ile başlıyoruz. Arap kalesi olarak inşa edilmiş bu saray, 14. yy da resmi kraliyet sarayı olarak adlandırılmış. 


Almudania Sarayı ve La Seu Katedrali

Bu saray kraliyet ailesinin resmi törenlerde kullandığı bir yer halini almış, yaşadıkları saray burası değil. Sarayın, Palma Katedralinin yanına yapılmış olması muhteşem bir manzara sunuyor. Denizden adaya yaklaştığınızda ilk gözünüze çarpan bu manzara oluyor.

Katedral ise 'Cathedral of Santa Maria of Palma' adıyla geçiyor ancak 'La Seu' Katedrali de deniyor (İspanya da bir çok katedralin adı La Seu). Bu gotik katedralin bulunduğu yerde daha önce Arap Camii bulunduğu söyleniliyor. 1229 yılında başlanan bu yapı 1601 yılında tamamlanmış. 6 Euro karşılığında katedralin içini de ziyaret edebilirsiniz.


 
La Seu Katedrali

Katedral ve Almudaina Sarayının önünde yer alan gölün olduğu parkın adı 'Parc de la Mar'. Burası kafa dinlerken saray ve katedralin tadını çıkarabileceğiniz sakin bir park. Gündüz olduğu kadar gece de aydınlatmasıyla huzur veriyor.

Katedral ve sarayın arka sokaklarına kendimizi attığımızda 'Old Town' yani tarihi şehre girmiş oluyoruz. Asıl hedefimiz olan Banys Arabs'ı tabelaları takip ederek dar sokaklardan geçerek buluyoruz.


Banys Arabs

Banys Arabs, yani Arap Hamamı, müslümanların adada hüküm sürdüğü dönemden geriye kalan az sayıda kalıntılardan biri. 


Banys Arabs (içeriden görünüş)

Palmiyeler, ağaçlar ve çiçeklerle dolu çok güzel bir bahçesi olan 2 odalı bu yapının temelinin 11. yy Bizans dönemine ait olduğu ve bir zamanlar zengin bir müslümanın evi olduğu söylenenler arasında.


Banys Arabs (bahçe)

Old town'da tarihi yapılar arasında belediye binası da yer alıyor. 1649-1680 yılları arasında yapılan bu barok mimarisi 'Placa de Cort' meydanına bakıyor, meydanda ün yapmış yaşlı bir zeytin ağacı da bulunuyor. 

devasa zeytin ağacı

Burada soluklanabileceğiniz ufak kafeler de var. 


Belediye Binası: Placa de Cort

Belediye binasının çok yakınında ise 'Placa de Santa Eulalia' meydanına bakan 'Santa Eulalia Kilisesi' bulunuyor. 1236 da gotik mimarisine uygun yapılan bu kilise 19. yy'da dış cephesinin yenilenmesiyle neogotik bir görünüm kazanmış. Kilise 'Placa de Santa Eulalia' meydanına bakıyor ve burada da şirin kafeler bulunuyor.


Santa Eulalia Kilisesi

Palma'da yeterince vaktiniz varsa, Palma'nın 3km kuzeybatısında bir tepede yer alan, gotik mimariye sahip 'Castell de Bellver', yani Bellver Kalesini ziyaret edebilirsiniz. Kale 14. yy da Kral 2. James için yapılmış ve Avrupa'da ki az sayıda daire/yuvarlak kalelerden biri. 18. yy ile 20. yy arasında askeri hapishane olarak kullanılmış olan kale sonrasında sivilleştirilmiş ve günümüzde turistlerin uğrak yeri halini almış. Şehrin tarih müzesini de bu kalede ziyaret edebilirsiniz.  


Castell de Bellver : denizden görünüş

Tarihi yerleri gezdikten sonra, Palma da gidilmesi gereken 2 meydan var; 'Placa de Major' ve 'Placa d'Espanya'. Öncelikle 'Placa de Major'a gidiyoruz. 


Placa de Major

Burası araç trafiğine kapalı olan ve çok sayıda turistin olduğu bir meydan. Cafeler, restoranlar, sokak sanatçıları, hediyelik eşya standları bulunuyor. 


Meydanda bir sokak sanatçısı (biz de anlamadık)

'Placa d'Espanya' ise Palma'nın toplu taşıma araçlarının hepsinin bir arada bulunduğu bir meydan. Buradan ister tren ister otobüs ile gitmek istediğiniz heryere ulaşım aracı bulabilirsiniz, meşhur plajlara da. Meydanın tam ortasında Kral 1. James'in heykelini görüyorsunuz. 


Placa d'Espanya

Gelelim bir çok genç turistin Palma'ya gitme nedeni olan plajlarına. Ünlü plajlarının başında 'Platja de Palma', 'Cala Major', 'Platja d'Illetas', 'Platja d'es Trenc' ( 'Platja' plaj anlamında) yer alıyor. 

Biz 'Platja de Palma'ya gitmek için 'Placa d'Espanya'dan 15 numaralı otobüse binip yaklaşık yarım saat içinde ulaşıyoruz. 


Platja de Palma

'Platja de Palma'nın çok uzun bir kumsalı var. Dalgalı denizi olan bu plajın ziyaretçi profilinin çoğunu Hollandalı ve Alman gençler oluşturuyor. Kiralık şezlongları kullanabileceğiniz gibi kuma havlunuzu serip güneşlenebilirsiniz de. Bir çok genç turistin elinde gördüğümüz şişirilmiş deniz yataklarına, deniz çok dalgalı olduğu için anlam verememiştik. Daha sonra plajda bunları şezlong olarak kullandıklarını gördük. 


Platja de Palma

Sahil boyunca yiyecek ve içecek ihtiyacınız için cafeler bulunuyor. Gençlerin içmeye gündüzden başladığını görüyoruz. Şehir merkezini gezerken gördüğümüz turist profili ile plajlarda gördüğümüz profil çok farklı, sanki burası farklı bir Palma. Sahildeki genç turistlerin tamamen eğlence için geldiği ve merkezdeki tarihi yerlerle hiç alakalı olmadıkları izlenimini ediniyoruz.

Söz konusu Palma de Mallorca ya da İbiza olunca, plajlarda 'kıyafet yönetmeliği' olmadığını vurgulamaya gerek yok diye düşünüyoruz.

Palma'da, akşam şehir merkezi oldukça sakin. Yemek sonrası 'sangria' içerek keyif yapabilirsiniz. Sangria'yı Barcelona yazımızda da anlatmıştık; taze meyve parçaları ile sürahi ya da karaf içerisinde servis edilen kırmızı şarap. Palma'da gece kulübü soracak olursanız, hiçbir fikrimiz yok. Ama İbiza yazımızda, İbiza'nın gece hayatı ile ilgili anlatacaklarımız var.


Palma'nın otantik sokakları

İbiza yazımızda görüşmek üzere...

Ziyaret tarihi: Temmuz 2014

7 Eylül 2014 Pazar

Barcelona

İspanya'nın ikinci büyük kenti olan Barcelona, Akdeniz kıyısının önemli bir limanı olmakla beraber önemli bir ticaret merkezi olarak da kabul ediliyor. Nüfusu 1.6 milyonun üzerinde olan bu kent her yıl çok sayıda turist ağırlamakta. Turistik ziyaretlerin başlıca sebepleri renkli şehir hayatı ve Antonio Gaudi'nin akımını başlattığı modern mimari.

Gemimizin Savona sonrasındaki durağı olan Barcelona Limanı'na öğleden sonra yanaşıyoruz, ilk bakışta şehrin denizcilikte oldukça gelişmiş olduğunu anlıyoruz.Yolcu limanından 5 dakikalık bir otobüs transferi yapıyor ve gezimize Denizcilik Müzesi ve Cristopher Columbus Heykeli'nin bulunduğu yerden başlıyoruz.


Christopher Columbus Heykeli

Cenova'lı kaşif Christopher Columbus'un 1888 yılında inşa edilen bu heykeli yaklaşık 60 metre uzunluğunda. 1888 yılında gerçekleşen Barcelona Uluslararası Fuarı, bu bölgede yapılan ilk uluslararası fuar olarak tarihe geçmiş. Bu heykel Columbus'un Amerika'ya ilk yolculuğunun anısına fuarın düzenlendiği sene yapılmış. Heykelin bu bölgeye yapılmasının sebebi, Columbus'un America'yı keşfinden sonra İspanya'ya ilk ayak bastığı yer olması.


Christopher Columbus Heykeli

Heykelin hemen çarprazında 13.yy da inşa edilmiş ve bu bölgenin tarihinde önemli yeri olan Museu Maritim - Denizcilik Müzesi yer alıyor. Bu müzenin yapıldığı dönemde dünyanın en büyük tersaneleri arasında olması önemini artırıyor.  


Denizcilik Müzesi

Bu iki tarihi yapıyı gördükten sonra meşhur La Ramblas caddesine adım atıyoruz. Biz deniz tarafından La Ramblas'a giriyor ve şehir merkezine doğru yürüdükçe görülmesi gereken yerlere ulaşıyoruz.


La Ramblas

Peki bu caddeyi bu kadar ünlü kılan ne? La Ramblas yerli halktan daha çok turist ağırlayan, çok sayıda sokak sanatçısının marifetlerini sergilediği, restoran ve cafelerin olduğu, hediyelik eşya dükkanlarının olduğu, meşhur pazar ve Gotik Mahallesi'nin paralelinde yer alan kalabalık bir cadde. 


La Ramblas'ta sokak sanatçıları

Aslında Ramblas'ın kelime anlamı ortasında yayaların kullandığı, sağında ve solunda da araç trafiğinin aktığı caddeymiş. Yani İspanya'da bir çok Ramblas bulunuyormuş ama burası Barcelona'daki o meşhur La Ramblas. 


La Ramblas'ta sokak sanatçıları

La Ramblas caddesinde yukarıya doğru (denizi arkamıza alarak) yürüdüğümüzde sol tarafta, turistlerin uğrak yeri olan Mercat de la Boqueria, yani kapalı pazarı görüyoruz. Buraya kısaca La Boqueria diyorlar.


La Ramblas üzerinde La Boqueria girişi

Burası sadece pazar yeri olarak görülmemeli, tarihi 11. yüzyıla kadar uzanıyor.  O dönemde sadece masalar atılarak et satışa sunuluyormuş ancak 18. yüzyılda burası resmi hale getirilmiş. Şimdi neler mi bulabilirsiniz? Bir kere bizden uyarması sakın aç gitmeyin! 


La Boqueria

Başlıca rengarenk ve taze hazırlanmış tropikal meyve ve meyve suları, envai çeşit kuruyemiş, şarküteri, çikolata, şekerlemeler, balık, uzakdoğu ürünleri, sebze ve daha bir çok ürün. Hepsi görsel bir şölen! 


Şahane meyve suları

Eğer yanınızda biri ile gidiyorsanız dikkat edin kalabalıkta kaybetmeyin:)


Birbirinden lezzetli şekerlemeler

Denizi arkamıza alarak La Ramblas'dan yukarı doğru çıkmıştık. Solumuzda La Boqueria'yı gördük, şimdi La Ramblas'ın sağ paraleline, yani Gotik mahallesine giriyoruz. Tamamı Gotik binalardan oluşan bu bölge de tarihin izlerini görebilirsiniz. Aynı zamanda Cathedral Gothic'de bu bölgede bulunuyor.Bu katedrale La Seu Katedrali ya da Barcelona Katedrali de deniliyormuş.(Burayı lütfen Sagrada Familia ile karıştırmayalım. Muhteşem Sagrada Familia'yı aşağıda anlatacağız.)


Cathedral Gothic

Gotik Katedral (La Seu ya da Barcelona Katedrali) büyük bir kısmı 14. yüzyılda olmak üzere 13. ve 15. yüzyıl arasında tamamlanmış. 

La Ramblas caddesinden yukarıya doğru devam ettiğimizde Katalunya Meydanı'na çıkıyoruz. Barcelona'nın önemli bir meydanı olan Katalunya'da heykeller ve havuz dikkat çekiyor. 


Şehrin kalbi: Katalunya Meydanı

Burası Barcelona'nın göbeğinde eski şehirin (old city) bittiği ve yeni yapıların başladığı bir meydan. Aynı zamanda önemli caddeler olan Passeig de Gràcia, Rambla de Catalunya ve La Rambla caddesinin kesiştiği meydan. 


Katalunya Meydanı

Katalunya Meydanı'ndan, önemli bir cadde olan Passeig de Gracia'ya devam ettiğimizde Barcelona'da Gaudi'nin önemli eserlerinden ikisi ile buluşmak için sabırsızlanıyoruz; Casa Batllo ve La Pedrera (Casa Mila). Bu arada Passeig de Gracia alışveriş tutkunları için geniş seçenek sunuyor. Bir çok bilinen markayı burada bulabilirsiniz ve tabi Gaudi'nin iki başyapıtını da.

İlki Casa Batllo. 1904 yılında Antonio Gaudi tarafından yeniden dizayn edilen bu yapı, Gaudi'nin başyapıtlarından biri. Gaudi dönemi sonrasında bir çok kez tadil edilen bu yapının önünde içeriye girmek isteyen ziyaretçilerden oluşan kuyruğu görebilirsiniz.
Bu bina 1877 yılında Gaudi tarafından yapılmış ancak yapıldığı dönemde dikkat çekici özelliği olmayan klasik bir binaymış. 


Casa Batllo

Bu bina 1900 yılında, tekstil sektöründe bilinen bir ailenin üyesi olan Josep Batllo tarafından satın alınmış. Josep evlendikten sonra, eşiyle birlikte benzeri hiçbir yerde olmayan, sıradaşı bir mimari istemişler ve 1904'de Gaudi'nin kapısını çalmışlar. Batllo çifti sıradışı bir mimari istedikleri için Gaudi'yi sınırlamama kararı almışlar. 1950 ye kadar Batllo ailesi bu binada yaşamını sürdürmüş.


Casa Batllo

Şimdilerde yerel halk buraya Casa dels Ossos (House of Bones) diyor, 'kemikli ev' olarak tercüme edebiliriz. Dışarıdan bakıldığında kemik ve kafatasına benzetildiği için böyle bir nam salmış. Gerçekten de balkonlar kafatasını andırıyor.   

Casa Batllo'dan sonra, çok yakınında olan La Pedrera'ya (Casa Mila) geçiyoruz. 1984 yılında UNESCO dünya mirası listesine giren bu yapı 1906-1910 yılları arasında Gaudi tarafından yapılmış ve ruhsatı 1912 de verilmiş. İşadamı Pera Mila, Barcelona burjuvasisinin dışında kalmak istediği için bu arsayı almaya karar vermiş. Pera Mila babasının iş ortağı olan Batllo aracılığıyla, Casa Batllo'nun yapımı esnasında Gaudi ile tanışmış. Pera Mila, Gaudi'nin bir sonraki projesinin La Pedrera (Casa Mila) olmasını sağlamış ve bu projenin kendisine özel olmasını talep etmiş. Bizim gittiğimizde dönemde restorasyonda olan bu yapının maalesef elimizde aşağıdaki fotoğrafı(!) var.   


Brandanın hemen arkasında Casa Mila:)

Gaudi'nin bir başka ünlü çalışması ise Park Güell. 1900-1914 yılları arasında yapılan bu park 1923 de halka açılmış. UNESCO Dünya Mirası Listesinde yer alan bu park merkezin dışında yer alıyor.

Aşağıdaki fotoğrafta ise, deniz seviyesinden 512 m yüksekte bulunan Tibidabo Dağı'nda bulunan kiliseyi görüyorsunuz. Bu kilisenin etrafında ise Tibidabo eğlence parkı bulunuyor. Vaktiniz olursa eğer Barcelona'da burayı ziyaret edip, muhteşem şehir ve deniz manzarasının fotoğrafını çekebilirsiniz. Burası şehir merkezinin dışında kalıyor ancak merkezden baktığınızda bu tepeyi ve kiliseyi görebiliyorsunuz. 


Tibidabo

Gelelim Barcelona'nın simgesi olan, fotoğraflarda Barcelona'yı yansıtan mükemmel Sagrada Familia Katedrali'ne. Bitmeyen kilise Sagrada Familia'nın yapımına 1882 yılında Francesc de Paula Villar y Lozano başlamış, 1883 yılında bu projeyi Gaudi devralmış. 1908 de kendini tamamen bu projeye adayan Gaudi başka proje almayı bırakmış ve bütün zamanını Sagrada Familia'ya ayırmış, ta ki 1926 yılında vefat edene kadar.


Sagrada Familia

Koyu bir katolik olan Gaudi 20. yy katedrali yaratmak için tüm mimari bilgisini kullanarak kendini bu projeye adamış. Gaudi öldüğünde projenin henüz sadece dörtte biri tamamlanmış ve Gaudi sadece bir kulesini dünya gözüyle görmüş. Milyonlarca kişinin ziyaret ettiği ve UNESCO Dünya Mirasları Listesinde de yer alan muhteşem yapının 2022-2025 yılları arasında tamamlanması planlanıyormuş. Tamamen bağışlardan yapıldığı için buna pek de şaşırmamak lazım.


Sagrada Familia

Zamanınız yeterliyse eğer bu kilisenin içini de ziyaret edebilirsiniz.

Biraz da erkeklerin ilgi alanına girecek yerlerden bahsedelim; Nou Camp yani FC Barcelona takımının stadyumu. 1957 yapımı ve 98.772 seyirci kapasiteli bu stadyum Avrupa'nın en büyüğü olarak kabul ediliyormuş. Üstelikte gezmek isteyenler için ziyarete açık, tabi ki 23 Euro bir ücret ödemeniz gerekiyor. Evet evet, maç oynanmazken bu ücreti ödeyeceksiniz:)

Yukarıda yazanları yaptıktan sonra hala vaktiniz kaldıysa önerilerimiz;

- Avrupa'nın en büyükleri arasında yer alan akvaryumu ziyaret etmeniz (limanda),
- Picasso Müzesi'ni ziyaret etmeniz,
- Merkezin dışında yer alan ve 1929'da yapılan yapay İspanyol köyü Poble Espanyol'u ziyaret etmeniz.

Barcelona'da en rahat dolaşma şekillerinden bir tanesi de turiste yönelik olan 'hop on hop off' otobüsler. Duraklarının, turistlerin görmeye geldiği tarihi yerlerde olduğu, bir kerelik ücret ödedikten sonra istediğiniz durakta inip binebileceğiniz otobüsler.


hop on - hop off

Barcelona'ya gitmişken tabi ki Sangria içmeden gelmeyin. İçinde taze meyve parçalarının olduğu şarap. Genellikle karaf ya da sürahi içerisinde servis ediliyor.

Şunları da yemeden gelmeyin deriz; Paella(deniz ürünleri içeren pilava benzeyen pirinç yemeği), Tapas (soğuk/sıcak İspanyol meze çeşitleri) ve taze balık çeşitleri.

Biz Barcelona'dan çok keyif aldık. Bir sonraki limanımız olan Palma de Mallorca için gemimiz yol aldığında muhteşem Barcelona'nın silüetinin kayboluşunu izledik.


Elveda Barcelona

Palma de Mallorca yazımızda görüşmek üzere... 

Ziyaret Tarihi: Temmuz 2014